7 Mayıs 2015 Perşembe

KOLONOSKOPİ NE ZAMAN YAPILMALIDIR?


               NE ZAMAN KOLONOSKOPİ YAPILMALIDIR?
• Rektal kanama,
• Barsak poliplerinin takip ve tedavisi,
• Açıklanamayan karın ağrısı,
• Ailede kolon CA (kanser) öyküsü,
• Açıklanamayan kilo kaybı,
• Demir eksikliği anemisi,
• Barsak kanseri operasyonu geçirilmesi,
• Dışkıda gizli kan pozitifliği,
• Kanlı, mukuslu dışkılama,
• Crohn, C.ülseroza hastalıklarının takip ve tedavisi,
• Dışkı çapında incelme, keçi pisliği gibi dışkılama,
• Dışkılama hissi olup tuvalete gidildiğinde dışkılayamama,
• 50 yaş üzeri her sağlıklı kişi,
• Hemoroidler,
• 40 yaş üzerinde barsak hareketlerinde değişiklik (kabızlık, ishal atakları),
• Barsak grafisinde darlık ve doluş defekti olanlar mutlaka kolonoskopi yaptırmalıdır.

KOLONOSKOPİ HAZIRLIĞI NASIL YAPILIR?
1- Kolonoskopinin düzgün şekilde yapılabilmesi için barsakların tamamının boşalması gerekir. Bu sebeple ön hazırlığın mutlaka düzgün yapılması şarttır. Aksi takdirde hazırlık tekrar edilmek zorunda kalınabilir veya doğru sonuçlar alınamayabilir.
2-Aspirin, coumadin vb. kan sulandırıcı kullanan kişiler bu durumlarını doktorlarına bildirmelidir. Mutlaka bu ilaçların kullanılması gerekiyor ise doktorunuz bunun önlemini alıp alternatif yollar ile ilaçlarınızı kullanmanızı sağlamalıdır.
3-Kolonoskopik incelemeden 1 gün önce posalı yiyeceklerin kesilmesi, bol sulu gıda tüketilmesi gerekir. Kolonoskopi hazırlık işlemi için her merkez farklı ilaç seçenekleri kullanmaktadır. Kullanım şekli randevu saatine göre değişmektedir. Her merkez işlem öncesinde hastaya nasıl bir hazırlık uygulaması gerektiğini bildirir. Bu işlem için genellikle barsak boşaltıcı ilaçlar ve lavman kullanılmaktadır.

KOLONOSKOPİ NASIL YAPILIR?
Hasta kliniğimize müracaat ettikten sonra randevusu verilir. İlgili gün ve saatte endoskopi biriminde hastamızın öncelikle, tansiyonu ölçülür, hastaya işlemin yapılmasına olanak sağlayacak şort giydirilir, damar yolu açılır, hasta işlem için yatağına yatırılır, hastanın nabız ve oksijen satürasyonu işlem sırasında ilgili cihazlarla takip edilir. Kolonoskopide sedasyon amaçlı rahatlatıcı bir iğne yapılır, eğer hasta tamamen uyumak isterse hastaya anestezi uzmanı tarafından rahatlatıcı iğne yerine farklı bir ilaç verilir.
Hasta uyuduktan sonra kolonoskopla hastanın anüs, rektum, sigmoid kolon, inen kolon, splenik fleksura, transfer kolon, hepatit fleksura, çekum, terminal ileumu incelenir. Gerekirse patoloji için biyopsi alınır. Polip varsa çıkartılır. İşlem sonrasında hasta istirahat için ilgili odaya alınırken yapılan işlemin video kaydı ve kolonoskopi raporu hazırlanır. Gerekiyorsa reçete yazılır. Biyopsi alınmışsa, biyopsi sonrasında gelen sonuca göre tedavisi düzenlenir.
Unutmayınız…!
50 Yaş üstünde her 5 yılda bir gastroskopi ve kolonoskopi tetkikini yaptırınız.

ENDOSKOPİ

Endoskopi

İçi boş olan organların; yumuşak, bükülebilir, ucunda yüksek çözünürlüklü bir kamera ve ışık kaynağı olan, adına gastroskop ve kolonoskop adı verilen cihazlarla incelenme işine endoskopi denir.

ENDOSKOPİ (Gastroskopi – Kolonoskopi)
Sindirim sistemimizde yapılan incelemede, yemek borusu, mide ve oniki parmak barsağının incelenmesine gastroskopi, oniki parmak barsağından sonraki ince barsak ve kalın barsağın incelenme işine ise kolonoskopi adı verilir.

Ultrasonografi, MR, Bilgisayarlı Tomografi gibi tetkikler ile kesin tanı koyamadığımız pek çok sindirim sistemi hastalığında gastroskopi ve kolonoskopi oldukça yararlıdır.

NE ZAMAN GASTROSKOPİ YAPTIRMALIYIZ?
• Nedeni bir türlü açıklanamayan, tekrarlayan karın ağrısı,
• Yutma güçlüğü,
• Kilo kaybı, kansızlık,
• Bulantı, kusma, şişkinlik,
• Ağızdan kan kusulması,
• Koyu siyah renkte dışkılama,
• Mide bölgesinde yanma, ekşime, ağza acı su gelmesi,
• Ağız içi yaralar,
• Yemek borusunda takılma hissi,
• Kronik karaciğer hastalıkları,
• Daha önceden mide polibi kanseri, ülseri, operasyonu geçirmiş olan hastalar,
• Ailede gastrointestinal sistem kanser öyküsü olanlar,
• Biyopsi sonuçlarında risk taşıyan hastalar mutlaka gastroskopi yaptırmalıdır.

GASTROSKOPİ HAZIRLIĞI NASIL YAPILIR?
1-Gastroskopi yapılacak kişilerin işlem öncesinde 6 – 8 saat aç olmaları yeterlidir.
2- Aspirin, coumadin vb. kan sulandırıcı kullanan kişiler bu durumlarını doktorlarına bildirmelidir.
3-Mutlaka bu ilaçları kullanılması gerekiyor ise doktorunuz bunun önlemini alıp alternatif yollar ile ilaçlarınızı kullanmanızı sağlamalıdır.
 
GASTROSKOPİ NASIL YAPILIR?
Hasta kliniğimize müracaat ettikten sonra randevusu verilir. İlgili gün ve saatte endoskopi biriminde hastamızın öncelikle; tansiyonu ölçülür, damar yolu açılır, hastanın boğazına irritasyonu önlemek için lokal anestezik bir sprey sıkılır, hasta işlem için yatağına yatırılır, damar yolundan sedasyon amaçlı rahatlatıcı bir iğne yapılır.Eğer hasta tamamen uyumak isterse hastaya anestezi uzmanı tarafından rahatlatıcı iğne yerine farklı bir ilaç verilir. Hasta rahatladıktan sonra gastroskop hastanın boğazından aşağıya doğru ilerletilerek inceleme tamamlanır, gerekirse patoloji veya H.Pilori için biyopsi alınır, Polip varsa çıkartılır. İşlem sonrasında hasta istirahat için ilgili odaya alınırken yapılan işlemin video kaydı ve gastroskopi raporu hazırlanır. Gerekiyorsa reçete yazılır. Biyopsi alınmışsa, biyopsi sonrasında gelen sonuca göre tedavisi düzenlenir. Merkezimizde gastroskopi işlemi ortalama 3 dakika sürmektedir.

MEME KANSERİ

 pembe Meme kanseri kadınlarda görülen kanser tipleri arasında birinci sırada yer almaktadır. Hayat boyu her 8 kadından birinin kansere yakalanma riski vardır. Meme kanseri, meme dokusundaki hücrelerden gelişen kanserlerdir.
Meme dokusunun herhangi bir yerinden kaynaklanabilir. En sık görülen tipi; meme kanallarından kaynaklanan “duktal” kanser denen kanserlerdir. Süt üreten bezlerden köken alan “lobüler” kanserler de sık görülür. Ayrıca diğer dokulardan kaynaklanan daha nadir medüller, tübüler, müsinöz gibi tipleri de vardır. Meme kanseri oluşumunda genetik değişiklikler çok önemlidir. Genetik yapıda çeşitli faktörlerin ve normal yaşlanmanın etkisiyle ortaya çıkan bozukluklar kansere neden olur. Ancak meme kanserlerinin sadece %7-9’luk bir kısmı ailesel geçişlidir. Özellikle anne tarafında genç yaşta meme kanseri ve erkek meme kanseri görülmesi ailesel bir geçişe işaret edebilir.
Risk Faktörleri
Kadın cinsiyet ve yaşlanma meme kanseri için en önemli risk faktörleridir. Diğer bilinen risk faktörleri aşağıda belirtilmiştir;
İlk doğum yaşı: 30 yaşından sonra ilk doğumunu yapanlarda,
18 yaş öncesinde ilk doğumunu yapanlara göre risk artmaktadır. Daha önceleri doğum sayısı ile kanser gelişimi arasında ters ilişki olduğu öne sürülmüşse de bu ilişki gösterilememiştir. Yine de hamilelik döneminde östrojen hormonunun daha düşük seviyelerde olması bu koruyucu etkinin ortaya çıkmasını sağlıyor olabilir.
İlk adet yaşı: İlk adetini erken yaşlarda görenler, yaşam boyu daha uzun süre östrojen hormonuna maruz kalacaklarından dolayı risk artmaktadır.
Menopoz yaşı: Menopoz bilindiği gibi kadının adetten kesildiği, doğurganlığının sona erdiği dönemdir. İleri yaşta (>55 yaş) menopoza girme meme kanseri riskini arttırmaktadır. Burada da etken uzun süre östrojen hormonuna maruz kalmadır.
Emzirme: En az bir yıl süreyle emzirmenin koruyucu etkisinin olduğunu gösteren verilerin yanı sıra herhangi bir etkisinin olmadığını iddia eden çalışmalar da mevcuttur.
Doğum kontrol hapları: Doğum kontrol haplarının uzun süre kullanımı meme kanseri gelişim riskini arttırmaktadır. Bunun yanı sıra en az beş yıl süreyle bu ilaçların kullanılmasının kalın bağırsak, rahim ve over (yumurtalık) kanseri riskini azalttığı gösterilmiştir. 10 yıldan daha uzun süre kullanımlarda ve özellikle genç yaşta (20 yaş öncesinde) kullanmaya başlamakla meme kanseri, kalp krizi ve inme riski artmaktadır. Burada özellikle belirtilmesi gereken husus doğum kontrol hapıyla birlikte sigara içiminin ciddi sorunlara yol açabileceğidir. İkisi birlikte kalp hastalıkları ve inme riskini belirgin arttırmaktadır.
Menopoz sonrası hormon tedavisi: Bu tür ilaçlar genellikle menopoza bağlı şikayetlerin ortadan kaldırılması veya azaltılması amacıyla kullanılırlar. Bu ilaçlar vücudun üretimini kestiği östrojen ve progesteron hormonlarını içermektedir. Bu ilaçları 5 yıl ve daha uzun süre kullanan menopoz sonrası dönem kadınlarda meme kanseri ve rahim kanseri riski artar.
Boy ve kilo: Uzun boylu kadınlarda meme kanseri riski artmaktadır. Bunun nedeni bilinmemektedir. Benzer şekilde bu kadınlarda kalın bağırsak kanseri riski de yüksek saptanmıştır. Menopoz öncesi dönemde aşırı zayıf kadınlarla, menopozdan sonra idealin üzerinde kilosu olan kadınlarda meme kanseri riski artmaktadır. Menopoz sonrası dönemde aşırı kilolar ve özellikle yağ dokusu fazla miktarda östrojen hormonu (meme kanserine neden olduğu bilinen hormon) yapımına neden olmaktadır.
Beslenme: Menopoz sonrası dönemde yağ oranı yüksek gıdalarla beslenme ile meme kanseri gelişimi arasında ilişki mevcuttur. Aksi olarak sebze ağırlıklı beslenmenin ise koruyucu etkisi vardır.
Alkol: Günde 1 bardaktan (1 bira, 1 bardak şarap, 1 duble sert içecek) daha fazla alkol tüketimi kadınlarda östrojen hormonu düzeylerini arttırdığı için kanser gelişim riskini arttırabilir.
İyi huylu meme hastalıkları: Kist, fibroadenom ve hiperplazi gibi meme hastalıkları iyi huylu tümörlerdir. Biyopsi sonucu habis olmayan oluşumlar tespit edilmesi risk faktörüdür.
Ailede meme kanseri öyküsü olması: Annesinde, anne tarafından akrabalarında, teyzesinde ve ve/veya kız kardeşinde meme kanseri olan kadınlarda meme kanseri gelişmesi riski normal toplumdan daha fazladır.
Korunma:
Bazı risk faktörleri sizin kontrolünüz altındadır. Genel sağlık durumunuzu koruma amaçlı dengeli beslenme, zayıflama veya kilonuzu koruma, sigara içmeme, alkolü sınırlandırma, düzenli egzersiz gibi faaliyetlerde bulunabilirsiniz. Ancak bunlar riskinizi tamamen yok etmez. Bu nedenle meme kanserine yakalanmışsanız bu hiçbir şekilde sizin veya başkasının suçu değildir. Kendinizi suçlu hissetmek veya yanlış olduğunu düşündüğünüz şeyleri veya kişileri suçlamanızın size bir faydası yoktur; tam aksine moralinizi yüksek tutmak tedavinizi de olumlu yönde etkileyecektir.
Bulgular:
Meme Kanserinin Belirtileri: Meme kanserinin en sık rastlanan belirtisi, memede ağrısız, zamanla büyüyen bir kitlenin hissedilmesidir. Ancak, hastaların çok azında ağrı da belirtilere eşlik edebilir. Daha nadir olarak memede çekintiler, deride kalınlaşma, şişlikler, deride tahriş ya da bozulmalar ve meme ucunun hassaslaşması ya da içe dönmesi de dahil olmak üzere meme ucu belirtileri yer almaktadır. Sanıldığının aksine ağrı ve kanlı akıntı ileri evrelerde ortaya çıkmaktadır.
Tanı:
Erken evrede meme kanserleri diğer kanser çeşitlerinde olduğu gibi ileri dönemlere gelene kadar belirgin bir belirti vermeyebilir. Erken teşhiste en önemli faktör, kişinin bu konuda bilinçlendirilmesidir. Bu nedenle, meme kanserinin erken tanısı için önerilen kontrol programlarını uygulamanız çok önemlidir. Meme kanserine erken evrede tanı konması, tedavinin başarıya ulaşma ve hayatta kalma şansını arttırır. Erken tanı için üç temel yöntem uygulanabilir. Bunlar ; evde kendi kendine yapılan meme kontrolleri, doktor tarafından yılda bir yapılan meme muayeneleri ve mamografi (meme röntgen filmi) olarak sayılabilir. Kadınların 20 yaşından sonraki dönemde, her ay memelerini kendi kendilerine muayene etmeleri gereklidir. Menopoz öncesi dönemde adetin başlangıcından sonraki 7-10. günlerde, menopoz sonrası dönemde ise her ayın aynı gününde muayene yapmalısınız. Meme dokusu içerisinde herhangi bir şüpheli kitle ele geldiğinde vakit geçirmeden doktora başvurunuz. 20 yaşından sonra 2 yılda bir, 40 yaşından sonra yılda bir kez doktorda meme muayenesi yaptırınız. Bu şekilde takip edilen kadınlarda kanserin çok erken dönemlerde yakalanabildiği ve meme kanserine bağlı ölümlerde %30 oranında azalma sağlandığı saptanmıştır. 
Evreleme
Meme kanseri oluşumu çok hızlı bir süreç değildir. Tümör ortalama 5-7 yılda 1 cm büyüklüğe erişir. Yayılımı öncelikle lenf kanalları yoluyla koltuk altı lenf bezlerine ve daha sonra kan yoluyla karaciğer ve kemik gibi uzak organlara olur. Tümörün yayılımını tespit etmek için evreleme yapılıp, tedaviye karar verilir. TNM sistemi adlı bir evreleme sistemi kullanılır. T tümör çapını, N hastalıklı koltuk altı lenf bezi sayısını, M ise uzak yayılım (metastaz) durumunu belirtir. Buna göre 4 evreden bahsedilebilir. Erken evre hastalık dendiğinde evre I, II ve bazı evre III tümörler anlaşılır. Evre III tümörlerin bir kısmı ve evre IV tümörler ileri evre olarak adlandırılır.
Tedavi:
Meme kanseri tedavisi, alanında uzmanlaşmış bir ekip tarafından yapılmalıdır. Bu ekibin temel üyeleri meme cerrahı, tıbbi onkolog ve radyasyon onkoloğudur. Meme kanserinin temel tedavisi cerrahidir. Tercih edilen cerrahi şekli meme dokusunun tamamen çıkarıldığı mastektomi ameliyatıdır. Ancak, erken evre küçük tümörlerde meme koruyucu cerrahi yapılması da uygundur. Kanserli dokunun memeden, çevresinde bir parça sağlıklı meme dokusu bırakılarak çıkarılmasına lumpektomi adı verilir. Ancak, lumpektomi yapılan memelere daha sonra radyoterapi verilmesi şarttır. Yapılan çalışmalar sonucunda meme koruyucu cerrahi sonuçlarının mastektomi ile benzer olduğu anlaşılmıştır. Bu yaklaşım özellikle batı ülkelerinde mastektomiye tercih edilmektedir. Sevindirici olarak ülkemizde de giderek daha çok uygulanmaktadır. Cerrahi sonrası gerekiyorsa tamamlayıcı olarak kemoterapi veya hormonoterapiler tıbbi onkologlar tarafından yapılır. Bazı durumlarda radyoterapi de uygulanması gerekebilir. Tedavi kararı verirken tümörün büyüklüğü, koltuk altı lenf bezlerine yayılım olup olmaması, tümörün hormon bağımlılık durumu, Her2 (c-erb-B2) adı verilen kanser geninin varlığı gibi faktörler göz önüne alınır. Tümörün büyük olduğu durumlarda tedaviye önce kemoterapi ile başlanıp tümörün küçültülüp cerrahiye uygun hale getirilmesi gerekebilir. Bu tedavilere doktorunuz karar verip sizi yönlendirecektir.
Tarama:
Normalde 20 yaşından sonra meme muayenesi ve yılda bir kez doktorda meme muayenesi yaptırmanız önerilir. Bu nedenle, erken dönemde hastalığın yakalanması için kadınların bilgi sahibi olması gereklidir. 50 yaşından sonra 2 yılda bir mamografi çekilmesi önerilmektedir. Ulusal kanser tarama programı önerilerine göre ülkemizde uygulanan meme kanseri tarama protokolü aşağıda yer almaktadır.
20-40 yaş arası; Ayda bir kendi kendine meme muayenesi, iki yılda bir klinik meme muayenesi
40-69 yaş arası; Ayda bir kendi kendine meme muayenesi, yılda bir klinik meme muayenesi, iki yılda bir mamografi çekilmesi gerekmektedir.
Buradaki metin genel bir bilgilendirme olup, hastalıklar  değişkenlik gösterebileceğinden kişisel değerlendirme için uzmanınızla görüşünüz. 

DİŞ ETİ İLTİHABI



             DİŞ ETİ İLTİHABI İÇİN YAPILABİLECEK TESTLER NELERDİR?
Diş hekimlerinin diş eti iltihabı teşhisi koyması için basit bir muayene yapması yeterli olacaktır. Muayene sırasında diş hekiminiz diş üzerindeki plak ve tartar birikintileri ile diş etlerindeki kızarıklık ve şişliklere bakacaktır. Bu belirtiler diş etlerinin kolay kanamasına da neden olur.
Diş etlerinin nedeni net değilse, hekiminiz altta yatan sağlık koşullarını kontrol etmek için bir tıbbi değerlendirme yapılması için ilgili polikliniklere yönlendirecektir.
TEDAVİ VE İLAÇLAR NELERDİR?
Uygulanan ilk tedavi genellikle diş eti iltihabının belirtilerin gerilemesini sağlar ve daha ciddi diş eti hastalıkları ile diş kaybının meydana gelmesini önler. Tedavi ile birlikte evde ağız hijyenine dikkat edilerek tedavinin etkisi arttırılır.

Hekime gittiğinizde ağız için yapılacak ilk profesyonel bakım dişlerin plak ve tartarlardan temizlenmesi olacaktır. Bu işlem sırasında zaten hassas olan diş etlerinde rahatsızlık yaşanabilir ve kanamalar gerçekleşebilir.
Yapısal bozukluğu olan dişlerin hizalaması için takılı bulunan köprü ve kronlar diş temizliğinde ve diğer normal ağız temizliğinde sorun çıkarabilir.
Diş iltihaplarının kurutulması antibiyotik reçete edilebilir. Ayrıca yapılan diş temizliği ve önerilen antiseptik ağız bakım sıvıları da iltihapların tekrar oluşumunu engelleyecektir.
Hastanedeki tedavi sonrası evde de önerildiği şekilde ilaçlarınızı alır ve ağız temizliğine özen gösterirseniz açık pembe renkli diş etlerine kısa sürede kavuşursunuz

AĞIZDA TAT KAYBI

AĞIZDA TAT KAYBIağızda tat kaybı
Ağızda tamamen bir tat duyusu kaybı varsa bu “aguzi” olarak, kısmi bir tat kaybı varsa bu ise “disguzi” olarak isimlendirilir. Ağızdaki tat kaybı reflü, tükürük bezindeki bir enfeksiyon, sinüzit, diş bakımının iyi yapılmaması ve kullanılan bazı ilaçların yan etkisi olarak ortaya çıkar. Tat kaybı durumunda tat duyusunun beyine gidişi sırasında bir kesinti meydana gelir yada bu hissin beyinde yorumlanmasından ötürü bu sonuç ortaya çıkar. Her ne kadar tat ile ilgili sorunlar yaygın olarak görülse de tamamen bir kayıp nadiren görülmektedir.

Mide ekşimesi veya midede reflü tat kaybının sık görülen bir nedenidir. Ağza mide içeriğinin geri gelmesi normal tat alınmasında bir kayıp oluşturur ve asidik veya metalik bir tat hissedilmesine yol açar. Diğer yaygın bir neden ise ağız veya dildeki bir enfeksiyondur. Benzer şekilde kötü diş bakımı da ağızda bakterilerin aşırı çoğalmasına neden olarak tat kaybına neden olabilir. Ağız ülserleri, kanser ve sigara kullanımına bağlı olarak ortaya çıkan ağız hasarı da tat kaybının nedenleri arasında yer alır.

BRADİKARDİ

BRADİKARDİ
Bradikardi, kalp hızının normalden daha yavaş olmasıdır. Kalp genellikle dakikada 60 ile 100 defa arasında atar. Buna nabız değeride denir.  Ancak Bradikardi durumunda kalp atışları 60 tan daha düşüktür. Eğer kalp vücuda oksijen bakımından zengin kanı yeterli miktarda pompalama yapamıyorsa Bradikardi ciddi bir sorun olur. Ancak Bradikardi bazı insanlarda belirti ve komplikasyonlara neden olmaz.
Kalp üzerine yerleştirilen kalp pilleri ve uygulanan diğer tedavi seçenekleri Bradikardi sorununu düzeltmeye ve kalbi uygun ritimde tutmaya yardımcı olmaktadır.
BELİRTİLER
Eğer kişide Bradikardi varsa, beyin ve diğer organlar ihtiyaç duydukları oksijen miktarını alamayabilir. Bradikardi rahatsızlığı olan birisi yaygın olarak aşağıdaki belirtilerle karşılaşabilir:
• Bayılma ya da bayılmaya yakın bir hale gelme
• Baş dönmesi
• Zayıflık
• Yorgunluk
• Nefes darlığı
• Göğüs ağrıları
• Zihin karışıklığı veya hafıza sorunları
• Fiziksel aktiviteler sırasında kolayca yorulma
Normal kalp atım hızı ne zaman normaldir?
Dinlenme konumunda olan genç yetişkinler ve eğitimli sporcular gibi bazı insanlarda dakikadaki nabız sayısının 60 tan az olması normal karşılanabilir. Bu insanlar için Bradikardi bir sağlık sorunu olarak kabul edilmez.
Ne zaman doktora görünmeli?
Bir dizi koşul Bradikardi belirtilerine neden olabilir. Belirtiler fark edildikten sonra doğru tanı konması ve uygun tedavi uygulanması önemlidir. Eğer bayılırsanız, nefes darlığı çekerseniz ya da birkaç dakikadan daha fazla süren göğüs ağrıları yaşarsanız bir doktora görünmeniz gerekir.
NEDENLERİ
Bradikardi’ye kalbin kendisinde ya da kalbin dışında başka organlarda mevcut olan sorunlar neden olabilir. Kalp dışında oluşan Bradikardi nedenleri arasında en yaygın görüleni uykudur. Uyuyan yetişkinlerde dakikadaki kalp ritmi sık sık 40 veya daha altındaki değerlere düşebilmektedir. Yavaş kalp atışının en çok görüldüğü kişiler arasında dinlenme halindeki sporcular da gösterilebilir.
Bradikardi’ye neden olabilen hastalıklara sarılık, kalkanbezi hormonu yetersizliği, beyin kanaması ve uru gösterilebilir. Ayrıca aspirin benzeri ilaçlar ile Digitalis gibi ilâçların zehirlemeleri de neden olabilir. Vagus siniri (onuncu kafa siniri) nin normalden daha fazla aktif olması durumunda ortaya çıkan ve “Gagal krizi” adı verilen durumlarda da geçici Bradikardi belirtileri ortaya çıkabilir.
Kalp içerisinde Bradikardi’ye kalbin pompalama mekanizmasını ve hızının kontrol eden normal elektrik sinyallerini bozan etkenler neden olur. Birçok etken kalbin elektrik sisteminde sorunlara yol açabilir.Bunlar aşağıdaki gibi sıralanabilir:
• Yaşlanmaya bağlı olarak kalp dokusunda oluşan hasar,
• Herhangi bir kalp hastalığı veya kalp krizinden dolayı kalbin zarar görmesi,
• Yüksek kan basıncı (hipertansiyon),
• Doğumla gelen kalp kusurları (konjenital kalp defekti),
• Kalp dokusunda enfeksiyon (miyokardit)
• Kalp ameliyatı nedeniyle komplikasyon gelişmesi,
• Tiroit bezinin yetersiz çalışması (hipotiroidizm),
• Elektriksel uyarıların yapılması için gerekli olan mineralli maddelerde dengesizlik,
• Uyku sırasında solunum durmasına yol açan Obstrüktif uyku apnesi,
• Romatizmal ateş veya lupus gibi enflamatuar hastalıklar,
• Organlarda demir birikimi(Hemokromatozis),
• Yüksek tansiyon ve psikoz gibi diğer kalp rahatsızlıkları için kullanılan bazı ilaçlar.
Geçici Bradikardi Sebepleri:
  • Vücudumuzda yer alan önemli elektrolitlerden olan potasyumun serum potasyum düzeyinin 5 meq üzerine çıkması durumu “hiperkalemi” olarak adlandırılır. Ancak 6- 7 meq veya 7 üzerindeki değerler acil ve hızlı  tedavi gerektiren durumlardır. En çok böbrek yetmezliği olan hastalarda gözlenir. Pek çok ilaç tedavisi de hiperkalemiye neden olabilir. Ağrı kesici de bu ilaçlara dâhildir. Hiperkalemi tedavi edilmez ve ilerlerse Bradikardi ve kalp durması yaşanabilir.
  • İlaç zehirlenmeleri de sık sık karşılaşılan geçici Bradikardi nedenlerindendir. Digoksin zehirlenmesi, beta-blokerler, kalsiyum kanal blokerinin fazla alınması ve ritim düzenleyici ilaçların kullanımı Bradikardi ile sonuçlanabilir.
  • Kalp ameliyatlarından sonra şikâyet yaratan Bradikardi durumlarında geçici pil ile hemen müdahale edilmesi gereklidir.
Kalpteki elektrik devresi iki kulakçık ve iki karıncık olmak üzere kalbin dört odacığından oluşur. Kalbin normal ritmi “Sinüs düğümü” adı verilen doğal bir kalp pili tarafından kontrol edilir. Sinüs düğümü her kalp atışını başlatmak için elektrik sinyalleri üretir. Sinüs düğümünden çıkan elektrik sinyalleri karıncıkları harekete geçirerek kulakçıklara doğru kan pompalanır. Elektriksel uyarıları daha sonra atriyoventriküler düğüm (AV düğümü) adı verilen hücre kümelerine ulaşır. AV düğümü de elektrik sinyallerini “His demeti” adı verilen özel bir hücre koleksiyonuna gönderir.
Kalpte sürekli dönen elektrik sinyalleri sağ ve sol karıcığı hareket ettirerek, sol karıncıktan vücuda temiz kan, sağ karıncıktan da akciğere de kirli akan akımını sağlarlar. Temiz kanın kalbin sol karıncığından çıkıp vücudu dolaştıktan sonra kalbin sağ karıncığına gelmesine “büyük kan dolaşımı” denir. Kalbin sağ karıncığından çıkan kirili kanın akciğerlerde temizlenip tekrar kalbin sol karıncığına dönmesine ise “küçük kan dolaşımı” denir.
Kalbin düzgün şekilde çalışmasını sağlayarak vücutta büyük ve küçük kan dolaşımı sağlayan elektrik sinyallerinin yavaşlaması ya da bloke olması durumunda Bradikardi ortaya çıkar.
Sinüs düğümü sorunları
Bradikardi genellikle sinüs düğümünde başlar. Yavaş kalp hızı sinüs düğümünde gerçekleşen aşağıdaki nedenlerden kaynaklanabilir:
• Elektrik sinyallerinin normal hızından daha yavaş şekilde akması,
• Sinyallerin durması ya da düzenli bir oranda oluşmaması,
• Elektrik sinyallerinin kulakçıklara yetişmeden kesilmesi
Bazı kişilerde sinüs düğümü sorunları kalp ritminin yavaş ya da hızlı olmasına neden olabilir (Bradikardi-taşikardi sendromu).
• Birinci derece kalp bloğu. Kalp bloğunun en hafif formlarında, kulakçıklardan çıkan tüm elektrik sinyalleri karıncıklara ulaşır ancak sinyallerin hızında yavaşlama vardır. Birinci derece kalp bloğu nadiren belirti verir ve eğer elektrik sinyali iletiminde aksaklık yoksa tedaviye ihtiyaç duyulmaz.
• İkinci derece kalp bloğu. İkinci derece kalp bloğunda, tüm elektrik sinyalleri kulakçıklara ulaşamaz. Bazı sinyaller yavaşlayarak kesintiye uğrar. Bazıları ise düzensiz bir ritimde gelir.
• Üçüncü derece (tam) kalp bloğu. Üçüncü derece kalp bloğunda, kulakçıklardan çıkan sinyallerin hiçbiri karıncıklara ulaşamaz. Bu durumda kalp pili devreye girer ve sinyal üretimi sağlar. Kalp pilleri ile üretilen elektrik siyalleri bazen güvenilir olmamakta ve güçsüz elektrik sinyalleri üretebilmektedir.
• Dal bloğu. Sol dal bloğunda karıncık içindeki iletim sisteminde sol dal iletimi kesintiye uğramıştır. Toplumda yüzde 0,1 -1 oranında gözlenen bir durumdur. Sol dal bloğu genellikle kalp hastalığı olan kişilerde görülmektedir ve ileti bozuklukları içinde en ciddi olanıdır.
Sağ dal bloğu ise toplumda sık görülen bir durumdur. Bu hastaların birçoğunda altta yatan kalp hastalığı yoktur. Altta yatan kalp hastalığı olmadığı için de önemi sayılmamaktadır. Sağ dal bloğu klinik bir anlam taşımayabileceği gibi kronik akciğer hastalıklarında ve doğumsal kalp hastalıklarından atriyal septal defektte sık olarak görülmektedir. Hastalarda şikâyet oluşturmadığından dolayı herhangi bir tedavi gerektirmez. Tanı konulan hastalarda ileri tetkik açısından “ekokardiyografi” testi yapılması yeterlidir.

TAŞİKARDİ

Taşikardi nedir?

Kalbin atım sayısının artarak, normal değerlerin üzerine çıkması haline verilen ad. Kalbin hızı, bir dakika içindeki atım sayısıyla belirlenmektedir. Bu hızın normal değerleri, yaşa bağlı olarak değişmektedir. Yeni doğan bir çocuk için bu değerler 100 ile 140; yetişkinlerdeki normal değerlerse 60 ile 100 arasındadır. Kalbin atım sayısının 60’ın altında olmasına bradikardi, 100’ün üstünde atmasına ise taşikardi denilmektedir. Devamlı spor yapanlar için kalbin normal atım sayısının alt sınırı dakikada 50’ye kadar inebilirtaşikardi
Bir de çarpıntı (tıp dilindeki ismi palpitasyon) terimi vardır ki bunu taşikard terimiyle karıştırmamalıdır. Çarpıntı, kalp atışlarının hastanın kendisi tarafından hissedilmesi demektir. Çarpıntı sırasında kalbin atma sayısı düşük, normal veya fazla olabilir. Taşikardisi olan kişiler genellikle çarpıntıdan da şikayet ederler. Yani her taşikardiye çarpıntı, her çarpıntıya taşikardi eşlik etmeyebilir. Bazan, kalbin anormal atımları, terleme hissi veya çarpıntı şeklinde tarif edilebilir.

               TAŞİKARDİ

Taşikardi, herhangi bir hastalığa veya sebebe bağlı olarak ortaya çıkabildiği gibi, doğrudan sadece kalple ilgili olarak da ortaya çıkabilir. Taşikardiye yol açan haller şu şekilde sayılabilir: Heyecan, aniden korkma, aşırı efor, yüksek ateş (Ateşin 1°C artması, kalbin dakikadaki hızını 20 arttırır.) bazı ilaçların kullanılması, kansızlık (anemi), şok halleri, tiroid bezinin aşırı çalışması vb.
Bir de doğrudan kalple ilgili olarak ortaya çıkan taşikardiler vardır ki, bunlar genellikle kalp hastalıklarıyla ilgilidirler (damar sertliğine bağlı koroner yetersizlikleri, kalp yetersizlikleri, kalp iltihapları ve sebebi bulunmayan haller).
Kalp dışı sebeplere bağlı taşikardiler, altta yatan sebep düzelmedikçe devam ederler. Onun için bu tür taşikardilerin tedavisi, buna sebep olan hastalığın tedavisiyle mümkündür. Mesela, kansızlığa bağlı taşikardide hazımsızlık ve kansızlık düzeltilmedikçe taşikardi de düzeltilemez.
Doğrudan kalple ilgili taşikardiler zaman zaman nöbetler halinde ortaya çıkar. Birkaç saniye sürebildikleri gibi, saatlerce, hatta günlerce de sürebilirler. Bu taşikardilerin kalbin kulakçıklarından veya karıncıklarından kaynaklanmalarına bağlı olarak değişik tipleri vardır. Bunların tedavileri tiplerine göre değişiklik gösterir. En tehlikeli olanı, Ventüküler taşikardi denilen kızamıktan kaynaklanan bir tipi olup hemen müdahale edilmezse hasta ölebilir.
Normal durumlara bağlı (heyecan, efor vb.) taşikardilik dışında taşikardisi olan hastaların araştırılıp, sebeplere göre tedavi edilmek üzere mutlaka bir uzman hekime başvurmaları en uygun yoldur.


Kaynak: http://tasikardi.nedir.com/#ixzz3ZRyOcj8s

SENKOP

                SENKOP 


Senkop bayılma demektir. Senkop, beyin kan akımının önemli ölçüde ve geçici olarak azalması sonucu gelişen geçici şuur ve duruş (postür) kaybı olarak tanımlanır. Yani hastanın bayılma sırasında şuuru kaybolduğundan olup biteni hatırlayamaz, duruş kaybı olduğundan düşer ve hatta bu arada çarpmaya bağlı yaralanmalar olabilir. Hasta düştüğü zaman, yer çekimi kanı beyinden daha fazla aşağıya çekemez, beynin kanlanması düzelir ve bilinç yerine gelir. Yani düşmeye bağlı yaralanma ve buna ait problemler olmazsa senkop sonrasında hasta tam olarak kendine gelir.
Senkopun kendisi bir hastalık değildir. Altta yatan bir nedenin görünen yüzüdür. Senkop, kalbe bağlı veya kalp dışı nedenlerden oluşur.
Sıklık
Her 4 kişiden birinin hayatı boyunca en az 1 kez senkobu olmaktadır. Senkoplu hastalar, hastaneye yatan hastaların %6'sını, acil servise gelenlerin ise %3'ünü oluşturmaktadır.
Kalbe bağlı nedenlerden sık görülenler:
  • Aritmiler: Kalp ritim bozukluğu demektir (Bakınız: ritim bozuklukları). Aritmilerde, kalbin çalışmasında düzensizlik, yavaş çalışma (bradikardi) veya hızlı çalışma (takikardi) olabilir. Senkopun kalbe bağlı önde gelen nedenidir.
    Senkopla birlikte görülen en sık aritmiler, ventriküler takikardi ve kalp bloklarıdır. Yapısal kalp hastalığı (örn: kardiyomiyopati veya kalp yetmezliği) sebebiyle ortaya çıkan anormal kalp ritimleri nedeniyle de senkop oluşabilir.
  • Kalp bloğu: En sık atrioventriküler düğüme ait bloklarda senkop görülür (AV bloklar). AV bloklarda AV düğümde iletim bozukluğu olur. Sinüs düğümünden çıkan uyarının aşağıya, yani ventriküllere geçişinde aksamalar vardır (1. derece ve 2. derece AV blok) veya uyarıların hiçbiri aşağıya geçemez (3. derece AV blok veya AV tam blok). Sonuç olarak bloğun derecesine bağlı olarak değişen derecelerde kalp hızında yavaşlamalar oluşur.
  • Hipotansiyon: Kan basıncının düşük olmasıdır. Değişik nedenlerle oluşur. En sık nedenlerden biri ortostatik hipotansiyondur. Ortostatik hipotansiyonda, pozisyondaki ani değişiklik (uzun bir süre yatar durumda kalma ve arkasından aniden ayağa kalkma) ile kan basıncında önemli düşme oluşur.
  • Kalp kapak hastalıkları: Kalp kapaklarında önemli darlık oluştuğunda kalpten beyine giden kan akımı engellenebilir. Bunlardan en sık görülen aort darlığı'dır. Daha seyrek olarak, pulmoner kapağın darlığı nedeniyle de oluşabilir. (Bakınız: kalp kapakları)
  • Kalp kasının yeteri kadar kanlanmaması (kardiyak iskemi): En sık nedeni aterosklerozdur.
  • Hipertrofik kardiyomiyopati: Kalp kasındaki kas liflerinin anormal büyümesiyle karakterizedir. Bu anormal büyüme, çoğu vakada, interventriküler septumun (sol ve sağ ventrikülleri birbirinden ayıran kas yapısı) kalınlaşması ve sertleşmesi ile sonuçlanır. Kasın sertliği nedeniyle ventriküller düzgün olarak gevşeyemez.
    Hipertrofik kardiyomiyopatili hastalar, aritmiler nedeniyle veya septumda büyüyen kasların, kanın kalpten çıkışına engel oluşturması nedeniyle bayılabilirler.
  • Pulmoner embolizm: Akciğer kan damarlarının çoğunlukla kan pıhtısı tarafından tıkanmasıyla oluşur. Tıkanmaya neden olan pıhtı, çoğunlukla bacak toplardamarlarından gelir.
  • İlaçlar: Bazı kalp ilaçları, kan basıncında aşırı düşmeye neden olarak senkopa neden olabilirler. Bu yüzden eğer yeni bir ilaç kullanılmaya başlandıktan sonra senkop meydana geldiyse, ilacı veren doktor uyarılmalıdır.
  • Uzun QT sendromu (LQTS): Nadir bir kalp hastalığıdır, senkop nedeni olabilir. LQTS hastası belirgin bir heyecan durumunda (örn. ani korktuğu zaman) veya fiziksel (örn. egzersiz sırasında) strese maruz kaldığında kalbin etkili olarak kan pompalaması engellenebilir.
Kalbe bağlı olmayan senkoplar:
  • Vazomotor senkop (nörokardiyojenik senkop): Senkop vakalarının %80 den fazlası vazovagaldir. Vazomotor senkop direk kalbin kendisinde kaynaklanmaz. Senkopun en yaygın nedenidir. Büyük miktarda kan bacaklarda göllendiğinde meydana gelir. Bu durum kan basıncında düşmeye, beyine olan kan akımında eksikliğe ve senkopa yol açar.
Vazomotor senkopun 2 ana mekanizması aşağıdaki gibidir:
Ayakta dururken yerçekiminden dolayı kan basıncında düşmeye eğilim olur. Bu durumda vücudumuz, kanın bacaklarda toplanmasını önlemek için alt tarafta kan damarlarını daraltır. Vazomotor senkoplu hastalarda ise bu mekanizmada bir başarısızlık vardır. Buna yol açan nedenler içinde susuz kalma veya su kaybı, ilaçlar ve diyabet (şeker hastalığı) sayılabilir.
Vazovagal senkop, aşırı ağrı hissi, kalabalık ve sıcak bir alanda ayakta durma, kan görme, sıcak duş alma, işeme, dışkılama gibi bir takım uyarılarla aktive edilebilir. Senkop öncesinde ani esneme, baş dönmesi, bulantı, terleme, kulak çınlaması, göz kararması gibi belirtiler görülebilir. Sık senkop atakları geçiren hastalar, senkopun uyarıcı işaretlerini tanıyabilir ve yere uzanırlar, böylelikle senkopu atlatırlar.
Bu sayılan kalp dışı nedenler dışında, nörolojik hastalıklar (epilepsi –sara- nöbetleri gibi) ve metabolik anormallikler (düşük kan şekeri düzeyi veya hipoglisemi) veya anormal olarak düşük steroid düzeyleri (Addison hastalığı) de senkop nedeni olabilir.
Hiç kimse herhangi bir ani bilinç kaybını hafife almamalıdır. Bayılma veya "kendinden geçme" normal yaşlanma sürecinin bir parçası değildir. Hatta "direksiyon başında uyuma" yorgunluk olmayabilir ve anormal bir kalp ritmine işaret edebilir (örn: senkop, supraventriküler takikardi, ventriküler takikardi, kalp bloğu).

SUBCUTAN ENJEKSİYON

Subkütan enjeksiyon

 (SC), "deri altı enjeksiyon" olarakda bilinmektedir. Parenteral yol ile ilaç uygulama metotlarından biri olan subkütanenjeksiyon, dermis tabakası altındaki gevşek bağ dokusuna (adipoz doku) içerisine ilaç verme yöntemidir. Subkütan (deri altı) doku, dermis ve kas tabakası arasında yer almaktadır. Deri altı dokusu kan damarları açısından zengin olmadığından ilaç emilimi intra müskülerenjeksiyona göre daha yavaş, intra dermal ve oral yoldan daha hızlıdır. İlaç emilimi kapiller yolu ile olmaktadır. Yavaş ve düzenli emilimi istenilen birçok ilaç bu yolla uygulanır (bazı aşılar, narkotiklerinsülinheparin ve bazı immünizatörler gibi). Subkütan enjeksiyonda dokunun özelliğine bağlı olarak bazı noktaların göz önünde bulundurulması gerekir. Bu özellikler şunlardır:
  • Subkütan dokuda ağrı reseptörleri daha fazladır. Bu nedenle hasta veya yaralılar için zorlayıcı bir enjeksiyondur. Bir ml'den fazla verilen ilaçlar ağrıya neden olmakla beraber, emilemediğinden doku altında birikerek sert, ağrılı apselerin oluşumuna sebebiyet vermektedir. Zorunlu durumlarda en fazla 2 ml ilaç verilebilir.
  • Subkütan doku, aynı zamanda irritan (tahriş edici) solüsyonlara karşı da duyarlıdır. Subkütan yolla izotonik, hipotonik ve irritan olmayan, suda eriyebilen ilaçlar az miktarda verilmelidir. Bu ilaçlar, yağ ve bağ dokusundan iyi emilir. İrritan, yapışkan ve hipertonik ilaçlar, kimyasal etkileri nedeni ile cilt altı dokusunu tahriş ederek ilaç emilimini engeller. Böylece steril apse oluşturur. Bu apseler, doku nekrozuna neden olabilmektedir. Ayrıca ilacın deri altı dokuya verildiğinden emin olunmalıdır. Şayet ilaç yanlışlıkla kas dokusuna verilirse ilacın emilimi istenilenden daha hızlı olur. Bundan dolayı kas içine uygulama yalnızca dolaşımı yeterli olan hastalarda uygulanmaktadır. Bu nedenle enjeksiyon için seçilen iğnenin uzunluğu ve dokuya giriş açısı da önemlidir.
  • Heparin gibi ilaçların SC enjeksiyon yöntemi ile uygulanması sırasında hava kilidi tekniği uygulanır. Heparin uygulamalarında hava kilidi tekniği kullanırken iğne açısı 90° olmalıdır. Kan kontrolü için enjektörün pistonu geri çekilmemeli (Piston, ilaç uygulamasından sonra kilitlenir ve geriye çekilemez) ve enjeksiyon bitiminden sonra masaj yapılmamalıdır

AÇIK KALP AMELİYATI

          Açık kalp ameliyatı
 Göğüs bölgesinin kesilip, kaslarda, kalpte, kalp kapakçığında ve arterlerde uygulanan bir ameliyat türüdür.
Ulusal Kalp ve Ciğer Sağlığı Kan Enstitü’ne göre; koroner arter baypas greftleme (CABG), yetişkinlere yapılan en yaygın kalp ameliyatı yöntemidir. Bu ameliyat boyunca, sağlıklı damar ya da arter işlem sağlayamayan artere bağlanır. Bağlama sonucu kalbe temiz kan verilebilir ve bu işleme “”Bypass”” adı verilmektedir. Açık kalp ameliyatı bazen geleneksel kalp ameliyatı olarak adlandırılır. Günümüzde, bir çok yeni kalp yöntemi, geniş yarıklar açmadan yapılabiliyor. Bu yüzden “açık kalp ameliyatı” terimi yanlış anlaşılmalara sebebiyet verebiliyor.
Açık Kalp Ameliyatı Neden Gereklidir?
Açık kalp ameliyatı, CABG’ye göre uygulanabilir. CABG hastalara koroner kalp hastalıkları (CHD) için gerekli olabilir. CHD, kalbe oksijen ve kan sağlayan kan damarlarının daraldığı ve kendini zorladığı anlarda oluşur. Bu duruma “”Damar Sertliği”” adı verilmektedir. Sertleşme, koroner arter duvarlarında yağlı maddeler birikip plakalar meydana getirdiğinde oluşur. Bu plakalar arterleri daraltır ve kanın taşınmasına engel olur. Kan, kalbe yeterince düzenli gitmediğinde kalp krizi meydana gelir.
Kalp Ameliyatı aynı zamanda;
*Vücuda kan yollayan kalp kapakçıklarını onarmak ya da değiştirmek,
*Kalbin zarar görmüş bölgelerini onarmak,
*Kalbin ritminini düzenleyen tıbbi araçlar takmak,
*Zarar görmüş kalbi, bağışlanan kalp ile değiştirmek
için yapılır.
Açık Kalp Ameliyatı Nasıl Gerçekleştirilir?
Ulusal Sağlık Enstitüsü’ne göre, ameliyat 4-6 saat arası sürer. Genelde şu işlemler sırasıyla izlenir:
Hastaya genel anestezi uygulanır. Bu uygulama hastanın ameliyat boyunca uyuyor olacağı ve acı çekmeyeceği anlamına gelir.Cerrah göğüste 8 ya da 10-inçlik bir kesik açar. Bu kesik göğüs kemiğini ve kalbi içine alır.
Kalp görüldüğünde, hasta kalp-akciğer bypass makinesine bağlıdır. Makine kanı cerrahın ameliyat edeceği kalbe aktarır. Bazı ameliyatlarda bu makine kullanılmaz. Cerrah sağlıklı kullanılmayan artere yeni yol sağlamak için damar ya da arter kullanır. Cerrah göğüs kemiğini tel ile kapatır, tel vücudun içinde kalır. Asıl kesik dikişlenir. (NIH)
Açık Kalp Ameliyatının Riskleri Nelerdir ?
*Göğüs yarası enfeksiyonu (Özellikle obezite ve diyabet hastaları ve daha önce ameliyatı geçirmiş kişilerde)
*Kalp krizi yada sıkışması
*Düzensiz kalp ritmi
*Akciğer ya da böbrek yetmezliği
*Göğüs ağrısı ve ateş
*Baş dönmesi ya da hafıza kaybı
*Kan pıhtılaşması
*Kan kaybı
*Nefes almada zorlanma
*Chicago Tıp Fakültesi’ne göre, bypass makinesi sıkışma ve hafıza problemleri riskini arttırıyor.
Bir Hasta Açık Kalp Ameliyatına Nasıl Hazırlanmalıdır?
Hasta bakıcısı vitamin dahil hiçbir ilacın verilmemesi gerektiği konusunda bilgilendirilmelidir. Ameliyattan iki hafta önce, hasta sigarayı tamamen bırakmalı, aspirin gibi kan inceltici ilaçlar almamalıdır. Ameliyattan bir gün önce hasta bakteri öldürücü sabunla yıkanmalıdır. Bu sabun ameliyat sonrası olası bir enfeksiyonu önleyebilir. Gece yarısından sonra hiç bir şey yiyip içilmemelidir.
Açık Kalp Ameliyatından Sonra Neler Olur?
Hasta ameliyattan sonra uyandığında, göğsünde iki ya da üç tüpe sahip olacak. Bu tüpler kalp etrafındaki zararlı sıvıları dışarı atmaya yardımcı olacaktır. Aynı zamanda, kalp atışlarını gözlemlemek için bir makineye bağlı olacak, eğer hastanın ihtiyacı varsa hemşire hep yanında olacaktır.
Hasta ilk geceyi yoğun bakım ünitesinde geçirir. Sonra ki üç ya da yedi gün boyunca normal odada tedavisini sürdürür.